Her yıl olduğu gibi yine yıl sonuna yaklaşırken sınav heyecanı, sınav telaşı son derece yükseldi, daha da yükselecek. Bu heyecan ve kaygı herkeste var, ancak bazılarımızda daha da fazla. Daha şimdiden sınav aklımıza geldiğinde ellerimizin içi terliyor, bir çarpıntı, bir heyecan basıyor kalbimizi…..
Aslında diğer sınavlarda da bu heyecan var ama bu yılsonu “kader” sınavı bir başka. Bu mutlu sonla bitebilir ama tam tersi olursa diye de akıldan geçmiyor değil. Bu şanssızlığı yaşayıp da tekrarlamak istemeyenler için daha da kötü.
Her konuda olduğu gibi sınavlarda başarı için de belirli bir düzeyde kaygıya gerek vardır. Sınav için heyecan duymak, kaygılanmak olması gereken bir durumdur. Eğer bu kaygı hiç yoksa başarı şansı düşer, ancak her zaman konu olan “aşırı kaygı” olduğu durumda da başarı şansı düşer.
Sınav kaygısı, sınavlardan 5 dakika önce; 1 hafta önce; veya 2 ay öncesinden başlayabilir. Hangi zamanda başlarsa başlasın aynı soruyu sormak gerekir:”Neler oluyor? İnsana neler yaşatıyor?”. Sonuç olarak, ne zaman başlarsa başlasın beklenen sonucu olumsuz olarak etkileyeceğinden her durumda ve her zamanda kötüdür.
Sınav kaygısı her zaman aynı karakterdedir. Hep aynı şikayetleri verir, hep aynı şikayetleri yaşatır ve tattırır. Sınava giren çocuklar farklıdır ama kaygılar ve yaşanan şikayetler hep aynıdır. Kaygı sadece sınavla sınırlı olmaz, aynı zamanda diğer yaşam olaylarıyla da ilgilidir. Yani etraftan söylenenler, arkadaşlarla ilişkiler, anne-babaların söyledikleri hep kafaları karıştırır.
Kaygı bir kere başlayınca artık önünü almak zorlaşır. Sınav heyecanı deneme sınavlarında da yaşanmışsa bitmez sıkıntı halini zaten almıştır ve “büyük sınav”ın gelmesini istenmez.
Kaygının asıl kaynağı; özellikle aile başta olmak üzere çevrenin “beklentiler”i olsa da, aynı zamanda “etrafın ne düşüneceği ve söyleyeceği” de sıkıntının kaynaklarıdır.
Genel olarak yüksek tempoda ders, dershane, özel ders ve deneme sınavlarına koşuşturmanın kendisi de yeterince kaygıyı artırıcı özelliktedir. Çünkü sürekli ders, soru ve yarış halinde olmak dinlenmeyi unutturur ve sıkıntıları körükler.
Derslere iyi çalışmak ve iyi bilgiye sahip olmak kaygıyı nasıl etkiler diye ilk düşündüğümüzde; kaygının bilgi ve çalışkanlıkla beraber olmayacağı akla gelir. Ancak başta da belirttiğimiz gibi kaygının şekli hep aynıdır ve çalışkan olan ve olmayan çocuklarda aynı şekilde görülebilir.
Sınav kaygısı olan çocuklarda en çok görülen şekil; sınavın yaklaştığı aylarda giderek artan heyecan, uykuya dalmakta zorluklar, derslere çalışırken bir anda sınavın sonuçlarıyla ilgili kaygılara kapılmalar olur. Deneme sınavlarında ve hemen öncesinde ellerde avuç içlerinde terleme, çarpıntı, sıkıntı ile sınavda bildiklerini birden unutma, donup kalmış gibi olma ve sınavdaki soruları sınav sonrasında hatırlayamama gibi durumlarla karşılaşılır.
Bazen bu öğrenciler, sınav sırasında yanı başlarında duran öğretmenin veya sınav gözetmeninin gitmesine kadar hiçbir şey yapamayabilirler. Sanki gözetmen yaptıklarını kontrol ediyordur ve yaptığını yargılayacaktır. Ancak uzaklaşınca eski hale gelinir.
Sınav sırasında aniden fenalaşarak sınavı terk eden öğrencilere sık olarak rastlarız. Özellikle sınav akşamı televizyonlarda, ağlayan ve sınavdan koşarak çıkan öğrenciler gösterilir. Hepsi de ağlayarak “beynim durdu, her şeyi unuttum” gibi sözler sarf eder. Aslında hepsinin söylediği ve yaşadığı hep aynıdır, ve tam da söyledikleri gibidir. Hepsinin beyni aniden duruvermiştir. Aslında sınav öncesinde de aynı kişilere sormuş olsaydık, yine benzer şeyleri söylemiş olacaklardı: “kalbim ağzımdan çıkacak”, “her şeyi karıştırdım”, “çarpıntı ve titreme son haddinde” gibi cümleler kullanırlar.
Ortak cümleler “çarpıntı”, “terleme” , “titreme” ve “heyecan” dörtlüsünden oluşur. Demek ki hepsinin yaşadığı da hep aynı şikayetler, yani aynı sonuçlardır. Sınavlar, yaşlar, mekanlar, tecrübeler, eğitimler farklı olsa da kaygının sonuçları hep aynıdır.
Yani sınav kaygısı denince akla hep aynı şeyler gelir ve bu kaygıyı yaşayan öğrenciler doğru çalışsalar da, iyi hazırlanmış olsalar da kaygı karşısında çoğu zaman yenik düşerler. Bir kısmı sınavı terk etse de, etmeyenler de aynı derecede başarısızlık gösterirler.
Endişe, korku ve sınav heyecanı bazen sınav anında panik atakla da sonuçlanabilir. Bu da sınavı terk etmeye yol açabilir. Çünkü bu da yoğun sıkıntıya yol açar. Sınavdan önce olursa sınava girmeye engel olur. Bazen sınava günler kala panik ataklar başlar, ancak bilinmediği veya tariflenemediği için “sınav stresi” denerek geçiştirilebilir.
Kaygıların ortak sonucu “çarpıntı, başaramama korkusu, terleme” olduğu için çözüm yolu da ortaktır. Yani sınavın türü, şekli, sınava girilen yaş veya beklentilerin farklılığı bu çözümü değiştirmez. Uygulanacak yöntem temelde aynıdır, kişilere özel bazı farklılıklar gösterebilir. Bu farklılık ise altta yatan psikiyatrik rahatsızlığın olup olmadığı ve varlığında da kişilerde görülen rahatsızlıkların farklılığıdır.
Sınav kaygısının çözümü sınavdan günler önce değildir. Sınava saatler kala başvuran öğrencilere yapılabilecek artık pek bir şey yoktur. Sınav kaygısının çözümünde izlenecek en iyi yol; en az 3-8 hafta önce yapılacak değerlendirmelerle ve düzeltme yöntemleriyle yaklaşımdır.
Sık olarak duyduğumuz fakat yanlış olan tedavi yöntemi ise “sadece terapi” ile olan tedavi yöntemleridir. Sonunda da kişi kendi kaygısıyla yine baş başa kalır. Kaygının sadece “konuşarak” tedavisi herkes tarafından yapılabilir; annemiz, babamız ve arkadaşlarımız bunu günlük hayatımızda her zaman yapabilirler.
Bazen de uzun uzadıya konuşmalar yapılır; “stres yapacak bir şey yok, altı üstü bir sınav, sen zaten çalışıyorsun” veya “heyecanlanacak bir şey yok, takma kafana, her şey senin kafanda bitiyor, sen fazla büyütüyorsun” gibi. “Evet, aslında kişinin kendisi bu sınavı büyütüyordur ve sınavı kazanmak istemiyordur!” dersek ne kadar mantıklı olur. Kim istemez ki sınava rahat çalışıp kazanmayı. Yani aslında elde değildir bu heyecanın başlangıcı ve devamı, kişi tarafından yenilemez. Zaten kişi tarafından artık baş edilemez olduğu için de dışarıya yansımaktadır (telaşlı davranışlar, yüzde kızarma, çabuk sinirlenme, tahammülsüzlük).
Aslında yapılan araştırmalar sınav kaygısı olan çocuklarımızın akranlarına göre daha çekingen, daha hassas, olaylar karşısında duyarlı ve duygusal ancak duygularını dışarıya vuramayan kişiler olduklarını ortaya koymaktadır. Bu tariflere uyan çocuklarımız aynı zamanda gergin, stresin ve sıkıntının arttığı dönemlerde tahammülsüz, çabuk kızan, öfkelenen ve çabuk ağlayan kişiler olarak karşımıza çıkarlar. Yani strese dayanıksızdırlar!
Her kimde olursa olsun, ister sınava girerken, ister sahnede bir sunum yaparken, isterse becerimiz-yeteneğimiz sınanırken olsun hep karşımıza “çarpıntı” çıkar. Çarpıntıya eşlik edenler ise terleme (daha çok avuç içlerinde), sıkıntı, bazen bulantı, nadiren kusma, ve bazen de ses kısıklığı ve öksürme şeklindeki şikayetlerdir.
Sınav kaygısının ortaya çıkışında beyin kimyasında olan bazı değişikliklerin rolü vardır ve “elde olmayan” çarpıntı, terleme, heyecan da bu değişiklikler ile oluşur. Ortada kimyasal dengedeki bozukluklar söz konusu olunca da kişi tarafından kontrol edilemediğini artık düşündürmelidir. Yani dışarıdan bir müdahale olmadığı takdirde eski düzenini kazanması da güçleşir. Yani “terapi” tek başına yetmez. “Psikiyatrik bir tedavi” yanında “terapi yardımcı tedavi” rolü oynar.
Sınav kaygısı öncelikle aynı zamanda “doktor” olan (yani reçete yazabilme ve muayenehanelerde-hastanelerde hasta bakabilme hakkı olan) “Psikiyatri Uzmanları” tarafından değerlendirilmelidir. Çünkü sınav kaygısı aslında başka bir psikiyatrik bozukluğun sadece bir belirtisi olabilir, altta yatan bozukluk tedavi edilmediği için de sınav kaygısının da çözümü bulunamamış olacaktır. Yani sınav kaygısı tek başına bir problem olmayabilir. Bazen aşırı kaygı ile giden bir bozukluk sanki sınav kaygısı gibi görünebilir ve çocuğunuz sınav kaygısı nedeniyle uzun süre “oyalanabilir”.
Sınav kaygısı ve başka bir psikiyatrik bozukluğun olması bizleri korkutmasın. Çünkü sınav kaygısı yanında olan diğer bozukluk da aynı anda başarıyla tedavi edilebilir ve düzeltilebilir.
Sınav kaygısı veya sıradan sınav heyecanı, sınava yaklaşırken çocuklarda; uykuya dalmada güçlüklere, yeterince kalite alınamayan uykuya ve dinlenmemiş kalkılan sabahlara yol açabilir. Hepsi bazılarımız tarafından “normal” veya “sıradan” karşılanabilir, ancak bunların hepsi bilginin birkaç saatte ölçüldüğü “kader” sınavlarında başarısızlığa yol açabilir. Bu nedenle dikkate alınması gereken ve bir an önce müdahaleyi gerektiren bozukluklardır.
“Sınav kaygısı” bozukluğunun tedavisi, aynı zamanda tanıyı da koymuş olan Psikiyatri uzmanı tarafından başlatılır ve sürdürülür. Hekim (doktor; tıp fakültesi mezunu) olan Psikiyatri uzmanı gerekirse görüşmeler sırasında terapiyi kendisi de verebileceği gibi kendisinin yönlendirdiği psikolog (edebiyat fakültesi mezunu) tarafından da sürdürülebilir. Ancak psikologlar sınav kaygısı veya başka bir psikiyatrik tanıyı koyamazlar ve kendi başlarına terapi kararı alamazlar.
Psikiyatri uzmanları tarafından tanı konarak takip edilen ve sınav kaygısı olan çocukların tedavileri her zaman ilaç(lar)la olmaz. Bazen sadece teknik öğretilerek kaygının en aza indirgenmesi sağlanabilir. Bazen de dikkat eksikliğinin varlığı ders çalışamama nedeniyle yetersizlik duygularına ve dolayısıyla kaygılara yol açabilmektedir.
Bazen sınav kaygısı sınavdan hemen 20-30 dakika önce uygulanacak/yapılacak bir yöntemle sonlandırılabilir. Ancak böyle bir yöntemin işlerliği ve gerekliliği ilk değerlendirmede tıp hekimi olan “Psikiyatri uzmanı” tarafından ortaya koyulabilir.
Kaynak: Dr.Murat Eren ÖZEN, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı (Psikiyatr) (www.stres112.com)